3 Şubat 2012 Cuma

Giz / Bölüm Bir : "İlk ve Son"




28 ARALIK 2011

Yerde yatan adam Selahattin Moray'dı. Annemin bana yıllar sonra babam olarak tanıttığı kişi. Anneme; beni bu adamdan uzak tuttuğu için, hayatım boyunca minnettar kalacaktım. Ama buraya kadardı. Onun ölümü, benim ikinci hayatımın başlangıcıydı.

Onu ilk ve son görüşümdü bu. Onun ruhundan arınmış bedenini ilk gören kişi de bendim üstelik. Herhangi bir acı hissetmemekle beraber mutlu da değildim. Gözleri açıktı ve beni hedef almıştı. 
Ona karşı kinimi kusmaya geldiğim bu oda suskunluğa sürüklemişti beni. Konuşamıyordum. Ne yapacağımı bilemeden odadan çıkmak üzere arkama döndüm. Hararetli ayak seslerinin ardından dört kişi, oluşturduğumuz manzaraya baktı. Önceleri tanıyamadığım bu insanların, ikinci hayatımın bana sunduğu ailem olduğunu kavradım. Daha önce hiç maruz kalmadığım bakışlarla bakıyorlardı bana. Yanlış zamanda, yanlış hayattaydım.Üstelik uzaklaşamaz, geriye çekilemezdim. Bir girdabın içinde kısılıp kalmıştım. Böyle durumlarda hep yaşadığım gibi karşımdaki gerçekler soyutlaşıyor ve ben bulunduğum çerçeveden uzaklaşıyordum.

Gözlerimi uyuşturan bir karanlık ve annemin söylediği şarkılar ile baş başa kalmıştım. Bu ilk ölümüm olmalıydı. Gözlerim açılacak ve yeni hayata uyanacaktım. Yaşamak istemediğim halde yaşamak zorunda kaldığım ve her tarafı gizli acılarla bezenmiş bir hayat. 

Düşlerimdeki boş çerçeve tamamlanmıştı. Bir baba figürü itinayla yerini almıştı resimde. Kalbimin düzensiz atışları karanlığın biteceğinin sinyallerini veriyordu. Uyanmak istemediğim bir rüyadan uyanıyordum.
...

17 ARALIK 2011

Alarm sesi ile birlikte saat tam yedide gözlerimi açtım. Odadan çıkıp salona geçtim. Annem tahmin ettiğim gibi pencere önündeydi. 
"Günaydın anneciğim."
 Beni hatırlamaya çalıştıktan sonra konuştu.
"Günaydın." dedi ifadesizce ve kafasını manzaraya doğru çevirdi.
Sabah kahvesini hazırlamak üzere mutfağa girdim. Her yeri dağıtmıştı yine. Bir yandan kahve ile uğraşırken bir yandan etrafı toplamaya koyuldum. İlaçlar, faturalar, fotoğraflar hepsi etrafa saçılmıştı. Özellikle ilaç kutusunu daha gizli, kolay ulaşılamayacak bir yere saklamalıydım.
Ağır adımlarıyla bana yaklaşıyordu. Fotoğrafların arasında hiç tanımadığım bir adam vardı. Tıpkı ölen teyzem gibi onunla da yeni tanışacaktım galiba.
"Sen ne zaman uyandın ?"
Kapı aralığından mutfağı süzüyordu.
"Yeni uyandım. Kusura bakma sana günaydın diyemedim. Kahveni hazırlıyorum da dalmışım."
Anlamaya anlamaya salladı kafasını.
"Bu kim ?" diyerek uzattım fotoğrafı eline.
Tıpkı teyzemin fotoğrafına verdiği tepki gibi önce kaşları çatıldı, ardından gizli bir tebessüm yerleşti suratına.
"Baban."
Konuşmama fırsat vermeden ağır adımlarıyla arkasını döndü ve gitti. Tam peşinden gidecekken taşan kahve buna izin vermedi. Ne yaptığımı bilmeden kahveyi fincana doldurdum ve salona doğru yürüdüm.
"Kahven anne."
Bu defa suratına absürd bir gülümseme geçirdi.
"Mersi.."
Kahveyi içmesini bekledikten sonra konuştum.
"Baban mı dedin anne fotoğraftakine ?"
Şaşırdı.
"Hangi fotoğraf ?"
Elimdeki fotoğrafı yeniden ona uzattım.
"Aaaa baban evet. Nereden buldun bu fotoğrafı ? Saklamıştım bunu ben."
Benden bir cevap bekliyordu. Ben de ondan.
"Karşıma çıktı. Peki yaşıyor mu anne ?"
Kafasını yeniden manzaraya çevirdi. Hafızasını zorluyordu. Beceremiyordu artık sorularıma cevap vermeyi. 
"Şu bahçedeki çiçek benim."
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder