Uzun zamandır izlediğim filmler hakkında yazmadığımı fark
ettiğimden son günlerde izleyip çokça sevdiğim üç farklı filmi tek yazıda
toplamak istedim. Bunlardan ilki In Your
Eyes. Romantik türdeki filmin fantezi tabanlı hikâyesi bana The Lake
House’u hatırlattı. In Your Eyes, Amerika’da farklı iki eyalette yaşayan
Rebecca ve Dylan’ın çocukluklarından itibaren diğerini kafalarının içinde bir
bilinmez (daha çok gaipten gelen ses) olarak taşımalarının hikâyesi. Başlarda
bu durumu anlamlandırmak her iki karakter için zor olsa da zaman geçtikçe
durumun farkına varıp ilişkilerini sağlamlaştırıyorlar. Tıpkı The Lake House’taki
gibi önce birbirlerini tanıyıp, sonra da zaman içinde birbirlerine karşı
hislerini büyütüyorlar. Romantik ya da romantik komedi gibi çerezlik filmler
(böyle söylediğime bakmayın bu türü epey ciddiye alıyorum) aradığım bir gece
karşıma çıkan filmi internetteki kurguya bağlı kötücül yorumlardan ötürü pek
sevmeyeceğimi düşünsem de çok sevdim. Özellikle Zoe Kazan ve Michael
Stahl-David’in aşırı sempatik performanslarına bayıldım. Hâlâ IMDb puanlarını
önemseyen varsa da, filmin 7.1 puanla romantik türüne göre ciddi bir beğeni
aldığını da söylemeliyim. Filme dair çok fazla spoiler vermek istemem ama
aynadan ilk kez birbirlerini gördükleri sahne ve final sahnesi bile “iyi ki
izlemişim” dedirtebilecek güçte.
İkinci film Woman in Gold aynı zamanda gerçek bir hayat
hikâyesinin uyarlaması. İkinci dünya savaşı sırasında Avusturya’yı terk etmek
zorunda kalan Maria Altmann’ın, ölen kardeşinin mektuplarıyla hatırladığı Adele
Bloch-Bauer I başta olmak üzere Gustav Klimt’in yaptığı beş tabloyu Avusturya
hükümetinden geri alma hikâyesi. Nazi dönemine geriye dönüşlerle desteklenen
filmin senaryosu epey akıcı ve hikâyenin gerçekliği göz önüne alındığında merak
uyandırıcı. Ayrıca çeşitli sekanslarla Avusturya’yı izleme olanağı filmin diğer
önemli güzelliği bana göre ve müziklerin filmle uyumu oldukça iyi. Helen Mirren
Maria Altmann kompozisyonuyla yine harikalar yaratmış, bu kadına bugüne dek
hemen her rolünde bayıldım ve hayranlığım devam ediyor. Ryan Reynolds Maria’nın
avukatı Randy Schoenberg rolünde (aynı zamanda Arnold Schonberg’in torunu)
harikalar yaratmış diyemem ama zaten kendisinden beklediğim oyunculuk
performansı eşiği pek yüksek olmadığından hayal kırıklığına da uğramadım.
Filmde Helen Mirren’dan sonra en sevdiğim oyunculuk performansı Hubertus
Czernin rolündeki Daniel Brühl’ünkü oldu. Oldukça ilgi çekici bir hikâyeyi ele
alması bu filmi izlemek için yeterli bana kalırsa, hâlâ pek çok yapıtın Nazi
dönemi sonrası gerçek sahiplerinde olmadığı düşünülürse Maria’nın zaferini
izlemek herkese fazlasıyla iyi gelecektir.
Üçüncü ve en fazla sevdiğim film izlemek için biraz geç
kaldığım Pedro Almodóvar’ın Julieta’sı. Açıkçası Almodóvar’ın herhangi bir
filmini izlemek bile beni seyir açısından epey mutlu ediyor ama Julieta son
yıllarda çektiği en sevdiğim film oldu diyebilirim. Filme adını veren kadın
karakterin gelgitlerle dolu hayatını kendine has sıcaklık ve görkemiyle
anlatmış bize Pedro Almodóvar. Julieta’nın gençliğini canlandıran Adriana
Ugarte oyunculuğuyla, güzelliğiyle, tarzıyla beni büyüledi ve eminim siz de çok
seveceksinizdir. İzlediğiniz filmden beklentiniz genellikle ne yönde oluyor bilmiyorum
ama ben Julieta gibi herhangi bir insanın gerçek olmaya pek müsait hayatını ele
alan filmleri izlemeyi seviyorum. Klişe hikâyelerle pek sorunum yok yani, hatta
bilakis sevdiğimi de söyleyebilirim. Benim önemsediğim nokta o hikâyenin
işleniş şekli ve belki de bu yüzden hep yönetmen sinemasına taptım ve de
sevdiğim yönetmenlerin filmlerini hep diğerlerinden üstte tuttum. Emma Suárez’in
Julieta kompozisyonu da oldukça başarılı ama ben karakteri Ugarte’den izlemeyi
daha çok sevdim ve hatta filmin Ugarte’siz kısmı diğerine göre daha az mutlu
etti beni. Bana kalırsa Adriana Ugarte son yılların en dikkate değer Almodóvar
kadını olmuş. Son olarak filmin sinematografisi, sanat yönetimi ciddi anlamda
muazzam. Bu vesileyle keşke Ava’nın oturan adam heykeli gerçek, her yönetmenin
sineması da bu denli büyüleyici olsa.
Doğu Güvercin
doguvercin@gmail.com
Eylül 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder