"Bütün
hayallerim onunla mutlu olmaktan ibaretti." dedi Gül, ölümünün üzerinden
henüz on dokuz dakika geçmişken... Şimdi ise hiç beklemediği ve daha önceden
çok iyi bildiği bir sahradaydı.
Çocukluğundan
itibaren ölümü karanlık ve korkutucu imgelerle saklamıştı zihninde, her şeyin
başladığı bu toprakta çıplak ayaklarıyla bir kez daha yürürken yanıldığına
sevindi. Hayatta dokunduğu, bulandığı her şey hakkında yanılmıştı halbuki ancak
sevmek sonu neye dayanırsa dayansın pişman edemiyordu insanı; güzel hatıralar
çabuk tükenmiyordu çünkü.
Zelâl tam arkasında
durmuş, ses çıkarmadan onu izliyordu. Denize ulaştıkları an her şeyin bitmiş
olduğunu düşünse de bu defa -bir kez daha yüzleşeceğini bilerek üstelik- onun
kara gözleriyle karşılaşmaktan korkmadı Gül.
"Sen bir
hayalin hayalini kurdun" dedi Zelâl kasî ses tonuyla ve hemen ekledi
"tıpkı benim gibi".
"Hayat insanı
kendine benzetir. Bugün taptığına yarın düşman olursun ve bunu yadırgamazsın.
Ağzından çıkacak tek kelâma abid olduğun insanın sözleri gün gelip de sana
dokunmuyorsa ve sen aynada kendinle karşılaşmaktan korkuyorsan nefesini kimseye
bulaştırmayacaksın. Ya zaman yalnızca sana merhem olursa, ya kanattığın
yaraların sızısı beyhude değilse?"
"Bana bunları
neden anlatıyorsun" dedi Gül arkasını dönerek.
"Kendime
anlatamadığım için".
"Aramızdaki
bağın bu kadar güçlü olduğunu mu sanıyorsun gerçekten? Her şey bitti diye
birlikte mutlu mu olacağız sence?"
"Eğer her
şeyin zannettiğin kadar kolay olduğunu düşünseydim inan bu çabayı hayatım
boyunca sürdürmezdim."
"Ben seni
tanımıyorum, neler hissettiğini ya da nelere kalkıştığını bilemem. Bunları
merak da edemem fakat hayatım ve yaşadıklarımla ilgili olanları anlatmanı
isterim. Bütün bu olanlar, yani bütün yaşadıklarımdan sonra bir cevaba
kavuşmalıyım."
Zelâl birkaç adım
geri gittikten sonra arkasını denize verip yere çöktü. "Keşke anlatmak
sandığın kadar kolay olsaydı" diye düşündü.
"Bir küçük
uçurtma, rüzgârda savruluyor karşımda.."
Gül ne yapacağını bilmeden
olduğu yerden hareketlendi ve Zelâl'in hemen yanına -ancak denizi karşısına
alarak- oturduktan sonra fısıldadı:
"Anlatacağın
masal hayatım olacak".
Sana hiç bilmediğin
bir yerden bakıyorum hayat, hiç tanımadığın gözlerle. Ne kadar kaçmaya çalışsan
da sahip olmak zorunda kaldığın, bî-tab köşende.
Bir çift göz açıldı
geceye. Deniz, koyu karanlık ve rüzgâr.. Gül'ün bu sahilde gördüğü son rüyaydı.
Serin taşlı kumlara basan çıplak ayakları hâlâ üşüyor, rüzgâra çarpan avuç
içleri artık terlemiyordu. Bir çıkış kapısı vardı artık, dokundu. Soğuğa basan
çıplak ayaklarına rağmen üşüdüğünü hiç hissetmedi. Eli istemsizce sol göğsüne
gitse de acımadı.
"Bu ilk gece,
bu ilk gece için bile hayatımı tarumar etmeye hazırdım ben" dedi Zelâl,
yalnızca hırçın dalga sesleri ve Gül'ün sessiz nefesi eşlik ediyordu ona.
"Neden"
dedi Gül sorgulamadan, onu anlamaya en çok bu kez hazır hissediyordu kendini.
"İnsan hayatı
boyunca ruh eşini arar durur, peki ya daha sen aramadan karşına çıkmışsa ve
henüz hayatınızın kesişme dönemi denk gelmediyse? O zaman yıpranırsın."
"Bu.."
"Güzel ve
çirkin hikâyesi bu; asla kavuşmaz, asla mutlu sonla buluşmaz dediklerimizin
hikâyesi. O gece, yani seni ilk kez burada yeniden gördüğüm gece ne kadar fazla
korktuğumu anlatamam, hiç kavuşmadan ayrılmaktan. Seni görmem imkânsızdı, ya
rüyalar ya da başkalarının gözlerinden bakmam gerekiyordu. Ben de bu rüyaları
yarattım ancak hiçbir şeyden ben açıklamadan önce şüphelenmemen için kendimi
gizledim. Gülriz, Attila ve diğerleri hepsi benim kontrolümle çıktılar karşına.
Benim istediğim kadar olabilirdiler hayatında fakat buna rağmen bile hepsi
özellikle de Attila ben fark edemeden düşmanım hâline geldiler. Benim
yarattığım birine aşık olabiliyorsun ama bana... Bütün bunlardan sonra her şeyi
bitirmeye karar verdim ve bitirdim de. Şimdi geriye yalnızca ikimiz kaldık. Ne
baban anneni öldürmek üzere, ne İnan senin celladın, ne de Ebru kendi isteğiyle
seni aldattı. Bunların hepsini ben istedim, bencilce. Kim bir aşıktan daha
bencil olabilir ki?"
Zelâl asla Gül'ün
gözlerine bakmadan anlatmayı sürdürdü öyküsünü, birkaç damla gözyaşı da
katarak:
"Sonra benden
nefret edeceğini anladım ki bu hayatta en fazla korktuğum şey. O gece, yani sen
Gülriz'in evinde gözlerini kapatıp bana varınca her şeyi bitirmeye karar
verdim. Özenle süslediğim kağıt evleri hiç düşünmeden yıktım. Ama şimdi her şey
bitti, anlattıklarım ve hissettiklerim ufacık bir yalana bulaşmadı."
“Şimdi ne olacak
peki, burada herkesten uzakta yaşayıp gidecek miyiz?”
“Burası sana
herkesten uzak mı geliyor gerçekten, bana sanki herkes, her şey buradaymış
gibi..”
“Bana bilmece
sorma, yalnızca cevap ver.”
“Yedi ay önce, yani
ilk rüyayı gördüğün gecenin sabahı bu rüyayı Doğu’ya anlatmanla başladı her
şey. Basit bir rüya belki sebepsiz yere anlam kazandı senin için ve her geçen
gün kafanda büyüttün. Zelâl’in, Gülriz’in kim olduğunu merak ettin ve bunlar
yetmedi için hayatındaki insanların güvenilirliklerini sorguladın. Korktuğun bu
karanlık kaçış noktan oldu senin.”
“Ne demek istiyorsun anlamadım… Yani
bütün bunlar kafamda mı olup bitti, gerçek değil miydi yaşadığım onca şey?”
Zelâl geriye doğru bir adım atarak ilk
kez Gül’den uzaklaştı ve bakışlarını birkaç saniyeliğine karanlık denize çevirdikten
sonra dosdoğru Gül’ün gözlerine bakarak konuştu.
“Elbette kafanın içinde olup bitiyor ama
bu neden gerçek olmadığı anlamına gelsin ki?”
Gül, son cümlenin etkisiyle yedi ay
önceye açtı gözlerini. Sıcak rüzgarı üfleyen penceresinden kafasını uzatıp
gerçekten de o “ilk” güne geri döndüğünden emin oldu. Elinde olmadan Doğu’ya
telefon açıp yaşananların doğruluğunu teyit etmek istedi ancak bunun mantıklı
olmayacağını anlayınca vazgeçti. Dün gece kimsenin inanamayacağı kadar uzun ve
derin bir rüya gördüğünü düşündü yalnızca, saf doğruluğa inanmadan. Yüzünü
soğuk suyla yıkadıktan sonra kahvaltı için salona indi, döndüğünde onu
karşılayacak küçük nottan bi’ haber:
“Asla bilemeyiz; rüyalarımız mı yoksa
uyandığımız hayat mı gerçek - Zelâl".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder