22 Aralık 2014 Pazartesi

Avaz, Son Bölüm: "Hayat, Gerçek ve Yalanlar"


"Bütün hayallerim onunla mutlu olmaktan ibaretti." dedi Gül, ölümünün üzerinden henüz on dokuz dakika geçmişken... Şimdi ise hiç beklemediği ve daha önceden çok iyi bildiği bir sahradaydı.
Çocukluğundan itibaren ölümü karanlık ve korkutucu imgelerle saklamıştı zihninde, her şeyin başladığı bu toprakta çıplak ayaklarıyla bir kez daha yürürken yanıldığına sevindi. Hayatta dokunduğu, bulandığı her şey hakkında yanılmıştı halbuki ancak sevmek sonu neye dayanırsa dayansın pişman edemiyordu insanı; güzel hatıralar çabuk tükenmiyordu çünkü.
Zelâl tam arkasında durmuş, ses çıkarmadan onu izliyordu. Denize ulaştıkları an her şeyin bitmiş olduğunu düşünse de bu defa -bir kez daha yüzleşeceğini bilerek üstelik- onun kara gözleriyle karşılaşmaktan korkmadı Gül.
"Sen bir hayalin hayalini kurdun" dedi Zelâl kasî ses tonuyla ve hemen ekledi "tıpkı benim gibi".
"Hayat insanı kendine benzetir. Bugün taptığına yarın düşman olursun ve bunu yadırgamazsın. Ağzından çıkacak tek kelâma abid olduğun insanın sözleri gün gelip de sana dokunmuyorsa ve sen aynada kendinle karşılaşmaktan korkuyorsan nefesini kimseye bulaştırmayacaksın. Ya zaman yalnızca sana merhem olursa, ya kanattığın yaraların sızısı beyhude değilse?"
"Bana bunları neden anlatıyorsun" dedi Gül arkasını dönerek.
"Kendime anlatamadığım için".
"Aramızdaki bağın bu kadar güçlü olduğunu mu sanıyorsun gerçekten? Her şey bitti diye birlikte mutlu mu olacağız sence?"
"Eğer her şeyin zannettiğin kadar kolay olduğunu düşünseydim inan bu çabayı hayatım boyunca sürdürmezdim."
"Ben seni tanımıyorum, neler hissettiğini ya da nelere kalkıştığını bilemem. Bunları merak da edemem fakat hayatım ve yaşadıklarımla ilgili olanları anlatmanı isterim. Bütün bu olanlar, yani bütün yaşadıklarımdan sonra bir cevaba kavuşmalıyım."
Zelâl birkaç adım geri gittikten sonra arkasını denize verip yere çöktü. "Keşke anlatmak sandığın kadar kolay olsaydı" diye düşündü.
"Bir küçük uçurtma, rüzgârda savruluyor karşımda.."
Gül ne yapacağını bilmeden olduğu yerden hareketlendi ve Zelâl'in hemen yanına -ancak denizi karşısına alarak- oturduktan sonra fısıldadı:
"Anlatacağın masal hayatım olacak".
Sana hiç bilmediğin bir yerden bakıyorum hayat, hiç tanımadığın gözlerle. Ne kadar kaçmaya çalışsan da sahip olmak zorunda kaldığın, bî-tab köşende.
Bir çift göz açıldı geceye. Deniz, koyu karanlık ve rüzgâr.. Gül'ün bu sahilde gördüğü son rüyaydı. Serin taşlı kumlara basan çıplak ayakları hâlâ üşüyor, rüzgâra çarpan avuç içleri artık terlemiyordu. Bir çıkış kapısı vardı artık, dokundu. Soğuğa basan çıplak ayaklarına rağmen üşüdüğünü hiç hissetmedi. Eli istemsizce sol göğsüne gitse de acımadı.
"Bu ilk gece, bu ilk gece için bile hayatımı tarumar etmeye hazırdım ben" dedi Zelâl, yalnızca hırçın dalga sesleri ve Gül'ün sessiz nefesi eşlik ediyordu ona.
"Neden" dedi Gül sorgulamadan, onu anlamaya en çok bu kez hazır hissediyordu kendini.
"İnsan hayatı boyunca ruh eşini arar durur, peki ya daha sen aramadan karşına çıkmışsa ve henüz hayatınızın kesişme dönemi denk gelmediyse? O zaman yıpranırsın."
"Bu.."
"Güzel ve çirkin hikâyesi bu; asla kavuşmaz, asla mutlu sonla buluşmaz dediklerimizin hikâyesi. O gece, yani seni ilk kez burada yeniden gördüğüm gece ne kadar fazla korktuğumu anlatamam, hiç kavuşmadan ayrılmaktan. Seni görmem imkânsızdı, ya rüyalar ya da başkalarının gözlerinden bakmam gerekiyordu. Ben de bu rüyaları yarattım ancak hiçbir şeyden ben açıklamadan önce şüphelenmemen için kendimi gizledim. Gülriz, Attila ve diğerleri hepsi benim kontrolümle çıktılar karşına. Benim istediğim kadar olabilirdiler hayatında fakat buna rağmen bile hepsi özellikle de Attila ben fark edemeden düşmanım hâline geldiler. Benim yarattığım birine aşık olabiliyorsun ama bana... Bütün bunlardan sonra her şeyi bitirmeye karar verdim ve bitirdim de. Şimdi geriye yalnızca ikimiz kaldık. Ne baban anneni öldürmek üzere, ne İnan senin celladın, ne de Ebru kendi isteğiyle seni aldattı. Bunların hepsini ben istedim, bencilce. Kim bir aşıktan daha bencil olabilir ki?"
Zelâl asla Gül'ün gözlerine bakmadan anlatmayı sürdürdü öyküsünü, birkaç damla gözyaşı da katarak:
"Sonra benden nefret edeceğini anladım ki bu hayatta en fazla korktuğum şey. O gece, yani sen Gülriz'in evinde gözlerini kapatıp bana varınca her şeyi bitirmeye karar verdim. Özenle süslediğim kağıt evleri hiç düşünmeden yıktım. Ama şimdi her şey bitti, anlattıklarım ve hissettiklerim ufacık bir yalana bulaşmadı."
“Şimdi ne olacak peki, burada herkesten uzakta yaşayıp gidecek miyiz?”
“Burası sana herkesten uzak mı geliyor gerçekten, bana sanki herkes, her şey buradaymış gibi..”
“Bana bilmece sorma, yalnızca cevap ver.”
“Yedi ay önce, yani ilk rüyayı gördüğün gecenin sabahı bu rüyayı Doğu’ya anlatmanla başladı her şey. Basit bir rüya belki sebepsiz yere anlam kazandı senin için ve her geçen gün kafanda büyüttün. Zelâl’in, Gülriz’in kim olduğunu merak ettin ve bunlar yetmedi için hayatındaki insanların güvenilirliklerini sorguladın. Korktuğun bu karanlık kaçış noktan oldu senin.”
“Ne demek istiyorsun anlamadım… Yani bütün bunlar kafamda mı olup bitti, gerçek değil miydi yaşadığım onca şey?”

Zelâl geriye doğru bir adım atarak ilk kez Gül’den uzaklaştı ve bakışlarını birkaç saniyeliğine karanlık denize çevirdikten sonra dosdoğru Gül’ün gözlerine bakarak konuştu.

“Elbette kafanın içinde olup bitiyor ama bu neden gerçek olmadığı anlamına gelsin ki?”

Gül, son cümlenin etkisiyle yedi ay önceye açtı gözlerini. Sıcak rüzgarı üfleyen penceresinden kafasını uzatıp gerçekten de o “ilk” güne geri döndüğünden emin oldu. Elinde olmadan Doğu’ya telefon açıp yaşananların doğruluğunu teyit etmek istedi ancak bunun mantıklı olmayacağını anlayınca vazgeçti. Dün gece kimsenin inanamayacağı kadar uzun ve derin bir rüya gördüğünü düşündü yalnızca, saf doğruluğa inanmadan. Yüzünü soğuk suyla yıkadıktan sonra kahvaltı için salona indi, döndüğünde onu karşılayacak küçük nottan bi’ haber:

“Asla bilemeyiz; rüyalarımız mı yoksa uyandığımız hayat mı gerçek - Zelâl".



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder