14 Aralık 2015 Pazartesi

Bant Mag. No.45'den // Gücünü kaybetmiş hiyerarşi: Sarmaşık


İlk filmi Gişe Memuru’yla başarılı bir çıkış yakalayan, yurtiçi ve yurtdışında katıldığı festivallerden ödül ve övgüyle dönen yazar-yönetmen Tolga Karaçelik, uzun bir süredir üzerinde çalıştığı son filmi Sarmaşık’la karşımızda.
Ocak ayında Sundance Film Festivali’nde Dünya Sineması bölümünde yarışan, geçtiğimiz aylarda Toronto Film Festivali’nde World Cinema Contemporary bölümünde gösterilen, eylül ayında Adana Film Festivali’nden en iyi yönetmen ve erkek oyuncu ödülleriyle ayrılan film, Malatya Film Festivali’nden de en iyi erkek oyuncu ödülünü kaptı.
Gökhan Tiryaki imzalı görüntü yönetimiyle de büyük beğeni toplayan Sarmaşık’ı yazarı ve yönetmeni Tolga Karaçelik’le konuştuk.
Sundance’teki dünya prömiyerinin ardından Toronto, İngiltere, Hamburg derken epey festival gezgini bir film oldu Sarmaşık... Gişe Memuru da festivallerin sevdiği bir film olmuştu fakat özellikle uluslararası arenada Sarmaşık’a ilgi çok daha büyük. Dış basın ve festivallerden nasıl reaksiyonlar aldı film?
Gişe Memuru’yla arasındaki fark Sarmaşık’ın çok daha büyük festivallerde gösterilmesi. Dış basının ilgisi, festival eleştirileri, gelen reaksiyonlar çok iyiydi. Sundance’te ilginç olan, bana Gişe Memuru hakkında da sorular sorulmuş olması; karakterler arasındaki bağlantı sorgulandı. Hamburg’da da sokakta yürürken imza isteyenler oldu ki bunlar bu ülkenin yönetmenleri için çok şaşırtıcı şeyler. Filmle ilgili çok güzel yazılar yazıldı ve bundan yola çıkarak iyi bir şekilde de algılandığını söyleyebilirim. Esasında yüzde yüz anlaşıldığını da iddia etmiyorum çünkü film burayla alakalı ve Amerika’daki seyircinin Türkiye’de yaşayan bir insan kadar hâkim olabileceğini düşünmüyorum.
Film keskin bir metin; beraberinde toplumsal şekillenmeden insanî ilişkilere kadar birçok alt metin ve metafor barındırıyor. Yazım süreci nasıl geçti, senaryoyu bu metaforlarla destekleme fikri nasıl doğdu?
Bu senaryoyu üç-dört sene önce not almaya başladım, Gişe Memuru’nu yazdığım dönemlerde de vardı. Senaryonun en büyük çıkış noktası iktidar ilişkileriydi ve iktidar ilişkilerine kafa patlatırken ortaya çıktı diyebilirim tam olarak. Söylemek istediğim şey şuydu: gemi gitmiyorsa biz ona gemi diyemeyiz, deniz artık bitmiştir orada. Peki kaptanla ne yapacağız? İşlevini, otoritesini kaybetmiş bir hiyerarşi, gücünü devam ettirmek için neler yapar? Ülkemde ve birçok siyasi sistemde gördüğüm tıkanmışlıktan beslendim yazarken. Benim anlatım biçimim, hoşlandığım anlatım biçimi kör göze parmak değildir; Gişe Memuru’nda da öyle, kısa filmlerimde de, yazdıklarımda da... Hep öyleydi yani. Metaforların gücüne inanıyorum. Salyangozların ve sarmaşıkların simgelediği, anlatmaya çalıştığı bir duygu bütünlüğü var ve duygu bütünlüğü kısmında bana çok yardımcı oluyorlar. Çıkarttığında eksik kalmıyorsa ama varlığı da rahatsız etmiyorsa o zaman o dilin içerisine oturduğunu, anlatmak istediğimi de o dilin içerisinde başardığımı düşünüyorum.
Röportajın devamını buradan okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder