14 Nisan 2012 Cumartesi

"Karanlıktaki Kadınlar ve Aşkları"



Önsöz;

Aşk, ruha kendini katan karanlık bir gölgeydi. Arzuladığı bedeni yakalamasını iyi bilirdi. Tek ihtiyacı zamandı ve çok çabuk ulaşırdı emeline. Üstelik kimse kaçmaya çalışmazdı bu karanlıktan, aksine daha çok gömülmek isterdi. Derinleştikçe daha somut hissedilir, daha belirgin acılar saplardı bedenlere. Peki aşk neden hep toz pembe gösterilmek istenmişti bilinen tüm hikayelerde? Mutluluk ile hiçbir zaman yan yana durmayan bu tutku neden hep pembe hayallerle süslenmişti? Aşkın o pembeliğine inananlar, aşkı hiç yaşamayanlar olacak yazık..
Aşk, acıttığı gibi mutlu etmesini de bilir diye bir şey de yoktur. Aşk acıtmayı bıraktığında, aşk olmayı da bırakır aslında. Maşuğunuzu düşündüğünüzde ağlamak, kalbinizde oluşan tanımlayamadığınız ağrı ve tükenmek yerine kendini yenileyen hasretin nesi yaraşır mutluluğa?
Aşk, bir imtihandır aslında. Daha çok bir ölüm provası. Aşkı pembe bulutlara benzetenler, ölümden ve karanlıktan korkanlardır. Güçlü erkeklere bakarken, karanlıktan korkmayan kadınları göremedi gözlerimiz. Oysa onlardı hep aşkta güçlü taraf. Vazgeçmeyen, savaşan ve yaşatan onlardı her defasında. Yaşattıkları uğruna ölmeyi çok iyi bilenlerdi onlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder