"Yeraltı" uzun zamandır gündemimde olan ve projeyi duyduğum andan itibaren merakla beklediğim bir film. Yeni bir "Zeki Demirkubuz" filmi haberini duyalı epey zaman oluyor ve film yönetmenin vizyon döneminden önce çoğu aşamasına şahit olduğumuz, bu süre zarfında hakkında tatmin edici haberler edindiğimiz yegane filmi. İzlemeyi istediğimiz her film için belli beklentilerimiz varken, söz konusu filmin yönetmeni Zeki Demirkubuz olunca bu beklentilerde farklılaşıyor haliyle. Türkiye'de, yönetmen sineması denildiğinde akla ilk gelen isimden bahsediyoruz nihayetinde.
"Kıskanmak" sonrası bu kez Dostoyevski'nin "Yeraltından Notlar" uyarlaması ile karşımıza çıkıyor Zeki Demirkubuz. "Kıskanmak" ile iyi bir uyarlamanın nasıl yapılacağını başarı ile gösteren yönetmen, başarısını "Yeraltı" ile sürdürüyor. Türk sinemasının içinde bulunduğumuz dönemlerinde uyarlama senaryo ile karşılaşmak pek de kolay olmuyor. Halbuki dünya sinemasında başarılı olan ve kült mertebesine ulaşan filmlerin çoğu uyarlama. Bana kalırsa bu yöntemi kullanan yönetmenlerin artık daha belirleyici olmaları ve bu tarz projelerin daha fazla gündemde olmaları gerekiyor. "Yeraltı", tıpkı "Kıskanmak" gibi alışılagelmiş uyarlamalardan değil. Zeki Demirkubuz her iki filmde de kendi çizgilerini kenara koymuyor ve imzasını oldukça belirgin bir şekilde atıyor.
"Yeraltı", insanın en derinine inen ve onu anlatan hikayesi gereği karanlık bir temaya sahip. Ankara'da memuriyet hayatı yaşayan Muharrem'in derinliklerinde geziniyoruz film boyunca. Muharrem her konuda süzgeçsiz ifadeleri, doğrucu cümleleri ile kendince yakın arkadaşları olarak gördüğü insanlar tarafından bile pek hoşlanılmayan biri. Üstelik kişiliğinin gayet farkında olmasına rağmen, arkadaşlarının bu tutumuna bir anlam veremiyor. Antipatik özelliklerle kuşatılmış olsa da, aslında Muharrem'in tek istediği şey doğruluk. İnsanların söylemek istedikleri şeyleri birbirlerinden saklamaları, bunun yerine karşısındakinin hoşuna gideceğini bildiği cümleleri zoraki kullanmaları (onun bakışı ile yalakalık) Muharrem'in hayattaki en büyük serzenişi. Muharrem'in en iyi iletişim kurduğu kişiyse evine temizliğe gelen gündelikçi Türkan. Bunun en somut nedeni ise şüphesiz Türkan'ın yaşadığı her şeyi, yalan bulaştırmadan ona anlatması. Ta ki Türkan ona hoşuna gitmeyen, duymak istemeyeceği gerçeklerden bahsedinceye kadar bu durum sürüyor. Böylelikle çevresindeki insanlara yaşattıklarını çok daha iyi görüyor ve yalnızlığının temel sebebi olan kişiliği ile sarsıcı bir şekilde çarpışıyor.
Zeki Demirkubuz mükemmel bir iş yaptığını her sahnede vurguluyor. Beklentileri azaltmak bir yana, gelecek film için onları daha da yukarı taşıyor. Teknik açıdan yaklaşıldığında, film yönetmenin bugüne dek çektiği filmler arasındaki en iyi sinematografiye sahip. Doğal güzellik barındıran dış çekimlere göre basit mekanlarda hissettirilen şairanelik bence daha mühim. Filmin çarpıcı bir diğer noktası ise şüphesiz oyunculuk performansları. Başta, Muharrem gibi her açıdan zor bir karakteri kusursuz bir başarı ile canlandıran Engin Günaydın'ı kutlamak lazım. Filmografisi düşünüldüğünde bugüne dek canlandırdığı en zor rol olmasına rağmen, bana göre bu Engin Günaydın'ın en iyi performansı. Nihal Yalçın her ne kadar fiziki açıdan karakter ile bütünleşse de ruhen karaktere yakın olmadığını sezdiriyor. Elbette ki başarılı bir performans sergiliyor ancak belli noktalarda karaktere yetersiz kalıyor. Serhat Tutumluer filmin en önemli sahnelerinden biri olan yemek sahnesinde çıkıyor karşımıza ve göründüğü süre zarfında başarı ile yansıtıyor karakterini. Engin Günaydın dışında en çok beğendiğim performans Nergis Öztürk'e ait. Her ne kadar kısıtlı sahnelerde yer alsa da bu sahneler filmin bütünü açısından önemli sahneler oluyor ve oyuncu bütün suskunluğuna rağmen başarılı performansı ile kendine hayran bırakıyor.
Film için şüphesiz en önemli sahne; Muharrem'in yemek masasındaki gizli haykırışı. Bunun dışında otel odasındaki etkileyici sahne ve Muharrem ile Türkan'ın tartışma sahnesi (özellikle tartışma sahnesi) benim favorim. Filmin sonunda Muharrem'in gizli hesaplaşması ve film boyu kullanılan patates de unutulmuyor elbet. Filmin başlarında rastladığımız ve sonlarına doğru aslında her şeyi anlattığını kavradığımız cümle; "Akıllı bir adam, kendine karşı acımasız değilse gururlu da olamaz." kadar çarpıcı bir film izliyoruz her açıdan ve yönetmenin yeni filmini henüz gizli bir sabırsızlık ile bekliyoruz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder