9 Mayıs 2013 Perşembe

Beş Soru Beş Cevap: Mete Özgencil


Çok yönlü bir sanat adamı olsanız da geniş kitleler sizi yazdığınız şarkılar ve çektiğiniz kliplerle tanıyor. Kişisel olarak ben yazar kimliğiniz hakkında konuşmak istiyorum. Ülkedeki en iyi şarkı yazan insanlardansınız ve genel olarak melankolik tutumlara eşlik ediyorsunuz. “Melankoli” bu noktada bir tercih mi yoksa zemin ister istemez “Melankoli” halini mi alıyor? 
Kısaca, son söylediğiniz diyerek küstahlaşmadan cevaplamalı.. Ne de olsa ''Cool Vatandaşlık'' taslamanın bir manası yok. Sözü olan söylemeli. 2011 yılında yayınlanan ''Zoranahtarı'' ki ''Lirik Biyografi'' demeyi doğru bulduğum kitabın önsözüne, ''Yazmaktan başka tek bir çare vardı bazı geceler, o da çare değildi'' cümlesiyle başladım. Buradaki çare gibi görünüp, çare olmayan şey, ''Melankoli'' ye yakın gibi duruşun en uzağına götürür beni. Ne de olsa ''İntihar''a yatkınlıkla özetlenebilir ''Melankoli''. Dönüştürücüyüz biz ve yaşamayı seçiyoruz bu hareketle. Şarkı sözlerinde de aynı yolu seçerim, zaman izin veriyorsa.Yazıldığı zamanın karakterini taşımakla yükümlü bu sözler, acılaşabilir de, hafifleyebilir de. Bir de şu tarafından bakalım: Kitle, sağlığı ve uyukluğuyla gurur duymaya itilirken, derdinden utandırılmakta. Artık, hayatla derdi olanlara ''Ezik'' gözüyle bakma devri. ''Sıradanı Şımartma Vakti'' dedim 2005'te. Müdanasızca, ben-ben diyen bu koca çoğunluğu tedavi edip ''Ütü''lemektense, uymayanları ''Hasta'' kabul etmek daha ekonomik. Yoksa, bu çoğunluğa maruz kalan bireyin melankolisi, sağlıklı olduğuna kanıt benim için. Telelevizyonun kapsama alanı dışında yapılanları, kitlenin bozguna uğratılmış algısı taşıyamıyor ve üzerinde konuşmaktan aciz olduğu alanlardaki işlere de ilgi duyamıyor. Müzik, özellikle de ''Pop Müzik'' seçkinci olmamasıyla, hatta ''Şamar Oğlanı'' olmaya dünden razı oluşuyla açtığı ''hodri meydan''ında, neredeyse futbol kadar kolay algılanır ve konuşulur elbet.

Şarkı yazmak, hikaye yazmak, senaryo yazmak, kitap yazmak.. “Yazmak” temelinden yükselen bir hayat “yalnız” olmalıymış gibi geliyor bana. En sevdiğin arkadaşınlayken ya da hayatının aşkıylayken fark etmez her türlü yalnızlık ve sadece yazarak çoğalmak gibi bir algı düşüyor aklıma. Bu ne kadar doğru?
 

Yazar olmak için tutuşmakla, istemesen de yazmak arasındaki o kalın çizginin neresinde durduğunuzla ilgili bu. İlki dertlerden meslek sağmak gibi gelir bana, fırsatçılık olarak bulurum bunu. Kendisinin, biricik ''Çalışma Masası''na bile manzumeler dizenler var. Ki bu tehlikeli. Koca raflar dolusu, kişisel yargı-görüş-hayal vs. Kıymetli kitapları kamufle etmek için bir inat-gayret gibi. İkincisi ise, bir kader gibi tecelli eden durumlar. Yazmanın üstüne kalması gibi. O zaten yalnız. Bir diğer yalnızla aşk yaşasa da, iki yalnız ediyor durmadan. Bir de herşeye eşit uzaklıkta durabilmek için gerekli yalnızlık. Hiç istemeseniz de, inandığınız şeyleri beyan ederken en yakınınızdakileri üzme ihtimaliyle dilsizleşebilirsiniz. Sosyalizasyonun bir suç ortaklığı olduğunu anladıktan sonrası zaten çok tatsız.

Ülkede yazılan kült şarkıların çoğunun arkasındaki isim Mete Özgencil ama aynı zamanda da bir muamma.. “Olmalı” gibi fazlasıyla doyuran bir albüm döneminde bile bu durum değişmedi. Kendi şarkılarınızı söylerken bile büsbütün çıkmadınız karşımıza yani.. Bu aslında olması gereken durum mu?
 

Teşekkür ederim herkese, öyle görüyorsanız. Medyanın bir taktiği vardır. ''Aptal'' sorulara ''Akıllı'' cevap veremeyeceğiniz üstüne kurarlar inşaatı. Buradaki ''insaf''ı, o kişilerle aranızdaki mesai belirler çoğunlukla. Arada bir de, piyasada yüceltilecek insan bırakmadıkları için, en az kirlettiklerini parlatırlar. Ne de olsa az gayret gerektiriyordur. Ha! istisnalar yok değil ama genellikle böyledir durum. Algıyı varlığımla karıştırmak ve ''İlle de beni dinleyin'' diyen bir promosyon istemedim. Biraz alıngan davranıp CD nin üzerine kocaman 2001 yazdım belki. Zamanın çöplüğüne atılan, alıngan bir yonga daha... Zira bana göre zehir-zıkkım bir albümdür O. Nesini önereyim bilemedim. Zıt görüşte olanların anlamama inadını biliyoruz. Onlar, öyle doğduğu gibi gitmekte ısrarlı görünüyorlar, buyursunlar gitsinler. Onlar için ''POP'' gömleğinde sunuyoruz zaten başka işlerle. O gömlek bana pek yakışmazdı. Aynı dili konuştuklarımızla da mutlaka çarpışırlar birgün, biryerde diye düşündüm. Zorlamadım.

“Atıyorum, tutuyorum, kâh tutamıyorum” diyor Zor Değil. Yılın en sevilen, en güzel şarkılarından biri haline geldi ve “Yaşım Çocuk”tan ilk sevdiğim şarkı. Çok merak ediyorum nasıl kesişti yollar, nasıl yazıldı şarkı? 

Herkesin hayatı öylemi bilmem de, benimki biraz tuhaftır. Özellikle etrafınızdaki dağınıklığı temizlediğinizde, ''Gerçek'' mucizeleriyle geliyor. Hayatın şaşırtıcı geometrisi mi desem, bilardosu mu desem herneyse ''O'', çalışmaya başlıyor. Birini düşünüyorsunuz diyelim, iki gün sonra karşınıza çıkıyor. Birinden bahsediyorsunuz ki uzun süredir aklınıza bile gelmemiş, bir haberini duyuyorsunuz. Mabel''le de öyle oldu. Hakkında yazılan bir yazı okudum ve arkasından merak edip dinledim yaptıklarını. Yeni biri geliyor hissi yarattı bende. İki ya da üç gün sonra da Facebook hesabımda bir mesaj buldum Mabel'den. Tanıştık, konuştuk, anlaştık. Bir süre sonra evime, gitarıyla beraber geldi. Aklında bir yürüyüş vardı. ''Şöyle bir şey yapabiliriz'' derken başladık ve bitti şarkı. Şarkılar, ya hemen tamamlanıyorlar ya da uzun zaman  parça-parça durup, birgün bir diğer parçayla bağlanıveriyorlar. Tuhaf bir durum. Kişinin bu oluşumu izlemesi ve mümkünse, ''Egolarını-Kariyerini-Tutar mı-Tutmaz mı''yı bir kenara atıp, ''Henüz'' oluşmakta olanın içine başka hiçbir yabancı unsur katmamayı becermesi gerekiyor. Böyle olunuca ''Şarkı'' oluyor, ''Organik'' Yoksa, ''Düzmece'' tuzağı, yanıbaşınızda pusuda.

Şarkılarınıza gönül veren herkes “Olmalı”nın devamını bekliyordur eminim. Siz hep buralardasınız ama biz sizi hep özlüyoruz. Biter mi bu bekleyiş? 

Bıkacağınıza, özleyin. "Çok isteyince olurmuş" derler. İyi ki böylesiniz, teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder