5 Ağustos 2013 Pazartesi

Beş Soru Beş Cevap: Yeşim Ceren Bozoğlu

     

Sizinle ilk tanışmam 2002 sonları.. Gülbeyaz diye şahane bir dizi başlıyor ve hikayedeki en naif karakterlerden biri size emanet. Açıkçası ben böyle devam edeceğini düşünmüştüm. Olmadı tabii ve siz geçen zaman içerisinde hep bir öncekine zıt rollerle çıktınız karşımıza. Gelişigüzel bir süreç miydi bu yoksa cebinizde bir gelecek manzarası taşıyor muydunuz?
Bunu söylemek biraz iddialı oluyor ama inanın derdim o değil. Benim oyunculuğa olan aşkımın arkasında yatan en temel sebeplerden birisi her seferinde başka bir hayat yaşamak isteği. Bir nevi yaşam arsızlığı, o yüzden bir oynadığım kadını bir daha oynamamak için  özen gösterdim evet.. Bir de gerçek oyunculuk zanaatinin bu olduğuna inanıyorum. Çok riskli ,her seferinde seyirciye bir önce oynadığınızı unutturmak zorundasınız ama o risk bana hep oyunculuğa yeni başlıyormuşum heyecanını sağlıyor.

Seyirci oyuncuları ikiye böler 'Komedi ve Dram Oyuncuları' olarak. Siz hayatın en içinden bir dramda da rol aldınız, ekranın en absürd dizisinde de! Şahsi olarak ben sizi dram projelerde izlemeyi daha çok seviyorum, nedenini bilmeden. Keskin bir taraf olmadığınızı tahmin edebiliyorum ancak bir kaç adım daha hevesli olduğunuz bir taraf olduğunu da düşünmüyor değilim, yanılıyor muyum?
Beni ruhumdan çalan rolü oynarken buluyorum kendimi. Okurken senaryoyu kalbim çarpmaya, yanaklarım kızarmaya başlıyorsa, hadi sete çıkalım oluyorsam ve bir yandan da "ben bunun altından nasıl kalkarım, hay allah" diye içim içimi yiyorsa, tamamdır! Komedi de olsa dram da olsa “o” kadın olmaktan zevk almam önemli.

Meryem'in kendini yatağa atarak ağladığı bir sahne var unutamıyorum.. İşte tam da o hâlinizi seviyorum aslında; rol değil oradaki, gerçek. Bir seyirci olarak sizin de unutamadığınız ve "Ahh keşke" içlenmesine kapıldığınız sahneler vardır elbette?
Çok teşekkür ederim... Mahcup ediyorsunuz... Gerçek olmak, o rolü "oynamamak", deneyimlemek benim için hayat memat meselesi. Öyle sahneler deyince aklıma Selvi Boylum Al Yazmalım gelir, elbette final sahnesi ve Dila Hatun’un bütün planları.

Sinemaya gelecek olursak, çok iyi yönetmenlerle çalışma imkanı buldunuz ve muhakkak çok daha güzel hikayeler sizden bize ulaşacaktır. Özellikle çalışmak istediğiniz yönetmenler ve oyuncular var mı? Daha da önemlisi geleceğinizin kalbinde sinemanın yeri ne?
Sinema benim için sonsuzluk demek. Oraya bıraktığımız hayat dilimleri bizden sonra da kalacak, o yüzden insan ve hayat üstüne değişmez olana dair hikayelerin içinde olmak hayalim. Benim sinema kariyerim bağımsız sinema filmlerinden oluşuyor, majör filmlerde de kendimi deneyimlemek ve kaliteli popüler filmler de yapmak istiyorum. Hababam Sınıfı’nı hala her seyrettiğimde gülüyorsam, Mahmut Hoca’nın "Ben eğitimciyim, tüccar değilim" repliğini her duyuşumda gözyaşlarına boğuluyorsam, hala türk sinemasındaki en büyük beyaz perde kimyasının Türkan Sultan ve Kadir İnanır’da olduğunu görüp imreniyorsam... Burası kalbime bir şey söylüyor: Yeşilçam’ın samimiyeti ve mucizesi benim için çok değerli. Kaynaklarımızı doğru kullanarak kökten uca yeni ve lezzetli filmler yapabiliriz. Hayalim bu!

Gerek sahne sanatları gerek diğer sanatlar. Ülkemiz mecazı da aşan bir kültür mozaiği haline geldi ancak bazı noktalar hala tabu. Ülke sanatta aldı başını yürüyor ama seyirci hala çok az şeyin farkında. Siz buna bir nebze açıklık getirebilmek adına kitap yazdınız ve mesleğe iştahlı gençlere yön gösteriyorsunuz. Sizce bu adımlar ne yönde çoğalmalı?
Usta çırak ilişkisi ve gelenekten beslenmek benim için çok önemli. Atölye 1314'ü bu yüzden kurduk. Sektörde, sette ve sahnede gerçekten olan her koşulda oynayabilme becerisini paylaşmak için. İnanılmaz mutluyum,. Bu benim en büyük hayalimdi. Talebe talep eden demek ya, talep eden bir şekilde doğru ustayla kavuşuyor. O yüzden bence en önemlisi asla vazgeçmemek. Ve mucizelere inanmaya devam etmek... Bu güzel sorular ve ilginiz için çok teşekkür ederim, sevgilerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder