29 Temmuz 2014 Salı

Avaz: "Bir Başkasının Yalanları"


Elimi sakın bırakma

Dokuz yaşındaki bir çocuk için asla unutulamayacak olan bu cümleyi hayatı boyunca iki kez duydu Gül, bu ilkiydi. Annesi ellerini uyardığı harekete teşebbüsü dahi engeller biçimde tutmuştu zaten ancak kendisi sebebini tam olarak bilmediği bir telaşın esiriydi şimdi ve annesini hayatı boyunca ilk kez bu kadar çaresiz görmüştü. Neden olduğunu bilmeden daha önce hiç görmediği kadar çok insanın olduğu oldukça kalabalık bir yerdeydiler. Annesi ve babası önceki gece onu epey korkutan bir tartışma içindeydi ve bu seferki daha önceki tartışmalarına hiç benzemiyordu. En çok böyle durumlarda zordu çocuk olmak zira ufacık bir müdahaleye varmak bir yana sesini dahi çıkaramıyordu bu çaresizlik içinde.

Annesi onu da peşinde sürükleyerek etraftaki onlarca ofisten birine girdi. “Adapazarı’na en yakın sefer kaçta” dedi masasının arkasında cinsel organını kaşıyan genç adama. “Aracın kalkmasına yedi dakika kaldı abla” dedi kafasını kaldırmadan. Annesi dağınık çantasının içinde önce cüzdanını buldu, sonra içinden parasını çıkardı ve bir koltukluk bilet aldı. Gül otobüs seferleri içinde hâlâ fasulye muamelesi görmeye alışkındı. Bütün yolculuklarını annesinin kucağında tamamlardı; yanlarındaki koltuğu kimsenin satın almadığı şanslı zamanların dışında. Otobüse binip, yanlarındaki koltuğun boş olduğunu görünce biraz heveslense de minyon ve yaşlı bir kadının hemen arkasında durmasını takiben birazcık morali bozuldu. Kadın, tam da tahmin ettiği gibi yanlarındaki boş koltuğun sahibiydi. Gül hızlıca annesinin kucağına geçti ve kadın azami çabasından bile sonuç alamayarak uyuşukça koltuğa yerleşti.

Aracın hareket etmesiyle birlikte cama küçücük yağmur damlaları çarpmaya başladı. Uzun ve yağmurlu yolculukları pek severdi Gül ama annesinin de mutlu olması gerekirdi pek tabii. Daha önce adını bile duymadıkları o yere, üstelik de dün geceki vahim tartışmadan sonra gitmelerinin pek de güzel bir yanı yoktu herhalde. Bütün bu düşünceleri kafasından atarak yağmurun cama çarpışını izlemeye koyuldu Gül. Camdaki ceban yansımadan anladığı kadarıyla yanındaki kadın kendisinin onu fark edebileceğine ihtimal vermeden bir dikize başlamıştı. Annesinin yabancı insanlara karşı tembih ve uyarılarını hep dikkate almış ve korkuyla dinlemişti. Bu sebeple kendisine gülümseyen insanlardan bakışını çeker, bir daha göz göze gelmemek için de elinden geleni yapardı. Ancak yanında oturan kadınla ilgili durum diğerlerinden biraz daha farklıydı. Daha önce rastladığı insanların bakışları beyhudeydi, yanındaki kadın ise bakışlarını bir an olsun Gül’den ayırmıyordu. “Kaç saatte Adapazarı’nda olacağız anne” dedi Gül mecbur bir sessizliği yararak. Annesi önce duymasa da birkaç saniye sonra sorunu algılayıp cevap verdi kızına: “En geç iki saat içinde”. Bilet kontrolü yapan çocuk elindeki yolcu listesiyle birlikte en önde oturdukları için ilk olarak onların yanına geldi. Okumayı yeni öğrenmenin verdiği çocuk iştahla listedeki bütün isimleri okumaya çalıştı Gül. Yanlarında oturan kadının ismi bi’ hayli değişikti. Hayatı boyunca ilk kez karşılaştığı bu ismi unutması imkânsızdı: Gülriz Asya.

Ama unutman gerekiyor” dedi Gülriz kara gözleriyle direkt gözlerinin içine bakarak. Gül ne yapacağını bilmeden önce görevliye sonra da annesine baktı. Otobüs de dahil olmak üzere herkes hareketsiz bir hâlde Gül ve yabancı kadının konuşmasını bekliyordu şimdi. Gül ağlayarak içindeki korkuyu boşaltmayı düşünse de başarılı olamayacağını anladığı için hemen vazgeçti, tıpkı bağırmak istediği zaman sesinin çıkmadığını fark ettiği korkutucu rüyalardaki gibi.

Bir çift elin vücudunu sarsması ile Gülriz’in evine uyandı Gül. Doğu ve Gülriz yanı başında uyanmasını bekliyorlardı. Elini istemsizce göğsüne götürdü ve birkaç saniye nefes almakta zorlandı. “Bunu yapmak istemiyorum, kendime acı çektirmek istemiyorum” dedi yanında oturan iki insana da dönerek. “Kendini bulman gerekiyor Gül” dedi Doğu elini tutarak. “… acı çektiğinin farkındayız ancak zihnindeki kayıp anıları bulmadan bu oyunu bitiremezsin”. “Belki de bu oyunu yaşayarak bitirmeliyim” dedi Gül direkt olarak kimseye bakmadan. “Olmamalı efendi, herkes sizin yanınızda. Sizi bilen herkes sizin yanınızda… İnsan kötü ya da korkutucu anılarından hep kaçmıştır oysa ki ne zaman acılarıyla yüzleşir, o zaman acılardan kurtulur. Çünkü kabullendiğin hiçbir acı canını yakamaz.” Gülriz sözünü bitirirken Gül’den bir tepki bekler gibi yüzüne bakıyordu fakat Gül hâlâ kendine gelmemiş olacak ki kafasını yerden kaldırmıyordu. “Peki bu rüyanın bana ne gibi bir faydası olacak” dedi kafasını ve bakışlarını Gülriz’e çevirerek.

Bu oyunun başlangıcı. Bu oyunu başlatan kişi rüyandaydı”.

Kim?

Bunu henüz bilemeyiz efendim

Nedenmiş o?

Çünkü bu rüya eksik.”

Nasıl yani

Bu rüyada eksik olan bir şeyler var efendim. Siz yalnızca bu kadarını hatırlayabildiniz fakat gün gelecek hepsini hatırlayacaksınız, işte o zaman bu oyunu sonlandırma şansımız olabilecek.”

Yani bu rüyadaki eksik parçayı da hatırlayabilirsem düğüm çözülecek öyle mi?

Öyle. Düşmanımızı tanırsak onun yapacaklarından korkmamız için bir sebep olmaz.

Peki ne yapmam gerekiyor?

İnanmanız gerekiyor.

Gül artık bu kabustan kurtulacağına tüm kalbiyle inanarak gözlerini yeniden kapadı. Etraf zifiri karanlıktı ve sakindi. Dışarıda ya da her zamanki sahilde değildi. Çıplak ayakları üşürken, avuç içleri terliyordu. Bir çift göz açıldı geceye: bir başkasının gözleri, kehribar. Karşısındakinin kim olduğunu anladığı an midesine bezim bir yumruk yedi. Elini istemsizce göğsüne götürüp korkudan çatallaşan sesine rağmen konuştu: “Zelâl”.

Zelâl Gül’ün dudaklarını kocaman elleriyle kapattıktan sonra konuştu: “Bunu ben yapmadım, ben istemedim. Bana zorla yaptırdılar… Beni anlayacaksın. Buradayım, bekliyorum! Bu rüya ikimizle bitecek”.

Yüz binlerce birbirine benzeyenleri seyret de aralarındaki yetmiş yıllık farka dikkat et. İki şey birbirine benzeyebilir: Acı su da berraktır, tatlı su da…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder