29 Ekim 2012 Pazartesi

Karanlıktaki Kadınlar ve Aşkları: "Aşk Zayıflıktır"



13 Kasım 1982 / Leman

Beni, üzerindeki fırtınanın cesareti ile coşan bu deli dalgalara getirmişti yalnızlığım. Sonucu kestirdiğim ancak ne yapacağımı bilemediğim durumlardaki çaresizliğim geldi sonra. Birkaç saatim vardı şimdi tahminen. Düşünmeli, konuşabileceğim cümleler oluşturmalıydım aklımda ve saklamalıydım onları ayrılık saatine. Zorunlu bir ayrılık olacaktı bu. Kendi ektiğimi biçecektim karanlık çöktüğünde. Şu an, annemin ne kadar haklı olduğunu düşünmek için en uygun zamandı galiba. Bir de ağlayamamak vardı tabi. Uzun zaman önce beni terk eden bu duyguya her şeyden daha çok ihtiyacım vardı şimdi. Sağlam bir ağlama, çoğu zaman her şeyi yoluna koyabilme özelliğine sahipti. Ağlayamamamın sebebi son ağlayışımdı. Bir insanın hayatına serpiştirdiği ağlamayı bir ana sığdırmıştım ben. Tuhaf olan şey ise o anı düşündüğümde canımın eskisi kadar yanmaması. Ya arsızlaşıyordum giderek, ya da zaman her yaranın ilacıydı gerçekten. Rüzgar her zamankinden sert çarpıyordu suratıma ve ne yapacağımı tam olarak bilmediğim bu anda her şeyden daha iyi geliyordu bana. Güneşsiz günleri sevmediğimi sanırdım önceleri fakat bu gri yalnızlık beni benden bile iyi tanıyordu. Aslında bir çok kişi beni benden daha iyi tanıyordu. Bu herkeste aynı mı bilmem ama insan sadece ne olmak istediğini biliyor ve o olmayı kafasına o kadar keskin koyuyor ki, bir süre sonra kendini gerçekten o sanıyor.

Hiçbir zaman başka hayatları düşleyen bir insan olmadım. Başka hikayelerin kahramanı olmak bana hiç cazip gelmedi. Tek isteğim; hikayemdeki bazı kahramanlara ufak özellikler ekleyebilmekti. Misal; “sana aşığım” diyen bir erkeğin bir süre sonra “ayrılmak istiyorum” dememesi gerekiyordu şahsi ütopyamda. Böyle bir hakkı kendilerinde bulmaması gerekiyordu insanların. “Aşk zayıflıktır” derdi annem hep ve ben “Aşk güç verir” derdim her defasında. Şimdi anlayabiliyorum gerçekten kimin haklı olduğunu. Asıl güç veren aşk değil, aşkı kaybetme korkusu. Ama bir yandan da biliyordum ki annemin bu sözü, hayatının en büyük serzenişiydi. Delicesine aşkı tatmış bir kadının kızı olduğum için şanslıydım ki, kendimi anlatabilme olanağım vardı. Türkan’ı anlayabilmesinin en önemli sebebi de buydu. Babam ise farklıydı. Aşkı barındırmayan, boş hayatlardan birini yaşıyordu. Hayatta en çok acıdığım topluluğun en önemli temsilcisiydi benim babam. Asla aşık olamazdı onlar. Belki de annem sadece bunun için seçmişti babamı. Hatta şimdi düşününce başka bir nedeninin olamayacağı çok daha iyi anlaşılıyordu.Tarık kime benzemişti acaba? Annenin kaderi kızlara derlerdi ve bizim hikayemizde son derece doğruydu bu. Ama Tarık babama benzemiyordu, bundan eminim. Böyle düşünmemin sebebi sadece ona benzemesini istememem de değil üstelik. Ona benzemiyordu fakat anneme de benzemiyordu. Hiç kız arkadaşı olmamasını tuhaf bulup hemcinslerinden hoşlandığını sanmıştım ancak öyle olmadığını anladım. Yalnızlık onun en büyük aşkıydı. Belki şanslıydı da aslında.. Ben duruldukça, daha da coşuyordu dalgalar. Bana mı kızıyorlardı yoksa? Suskunluğumda bir kusur mu buluyorlardı? Belki de bağırıp, haykırmamı istiyorlardı. Hayatımın kendilerine bulaşmasını istiyorlardı belki. Buraya yanaşan her bedenin yaptığı şeyleri yani. Ama söylediğim gibi ben farklıydım, ya da benim gibi olanlar ile aynı. Haykırmak yoktu benim hayatımda. En ufak serzenişlere bile yer yoktu. Susmayı iyi bilirdim ben. Susardım ve gerek duyduğumda konuşurdum sadece. Kendimle konuşmayı severdim ama, hatta bu konuda tam bir gevezeydim.

Havanın kararmasını ve Selahattin’in gelmesini aynı anda fark ettim. Yavaşça oturdu yanıma. Bilinçli bir şekilde bakmıyordu yüzüme. Ağzından hiçbir kelime çıkmamıştı ve dümdüz karanlık dalgalara bakıyordu. Cebinden bir sigara tablası çıkardı ve bir sigara yaktı. Hayatının en acı günündeymiş gibi içiyordu sigarayı. Oysa yanımda sigara içmezdi. İçmemesini istediğimde olumlu karşılamıştı bunu. Ama şimdi durum farklıydı. Kalbindeki yerim yok olmuştu. Ya da acaba hiç varolmuş muydu? Bunu sorsam bana kızar mıydı?
Benden ayrılacağını geçen gece kestirmiştim. Son görüşmemizde.. Yüzündeki çaresizlik her şeyi belli etmişti. Ama her zaman en iyi yaptığım şeyi yaptım. Beklemek her zamankinden zor olsa da, sustum ve bekledim.
“Konuşmuyorsun.” dedi bana bakmayarak. “Beni hala tanımıyorsun” dedim içimden ve sustum. Bana “Artık bu şekilde yürümüyor” demesini bekledim. Sustum ve “Karım şüphelenmeye başladı” demesini seyrettim. “Seni seviyorum ama artık devam edemem” , “Ne kadar zor olduğunu sen de biliyorsun” ve “Ayrılmak istiyorum” demesini izledim sabırla. Konuşma sıramın yaklaştığını hissediyordum ama ne söyleyeceğimi bilmiyordum. “Bu şekilde susamazsın” dedi başını ilk kez bana çevirerek. İşte bu tuhaftı. Çünkü ben ona “Beni terk edemezsin” diyemiyordum. Ya da “En başında bunları düşünmedin mi?” deme hakkımda yoktu. Ama o benim susmamamı istiyordu. “Söylenebilecek her şeyi söyledin ve benim söyleyeceğim hiçbir şey bu durumu değiştirmez” dedim sadece. Karşıya bakıyordum, karanlık dalgalara. Kafasını salladığını görebiliyordum ancak. “Her şey için teşekkürler” dedi ve ayağa kalktı. “İstersen seni evine bırakabilirim” dedi son bir iyilik yapma arzusuyla. Kafamı salladım. Yüzüme dikkatlice baktı. Ağlayıp ağlamadığımı kontrol ediyordu. “Ağlamıyorum. Bu tuhaf mı sence?” dedim ilk kez gözlerine bakarak. Arkasını döndü ve gitti. Bu onun en iyi bildiği şey olmalıydı. Oysa ben onun gelişlerinde de ne kadar usta olduğunu bilirdim. Sevdiğim adam uzaklaşıyordu her saniyede benden. Keşke Türkan yerine ben ölseydim. En azından o mutlu sonuna kavuşabilirdi böylece.

Dalgalar giderek şiddetlendi. Bana neden bu kadar kızgınlardı? “Sen bir aptalsın” diyordu içlerinden biri. Tebessümümü sunuyordum ona saygıyla. “Demek sen de tanıyorsun beni” diye geçirdim içimden.
Selahattin ile aramızdaki aşkın bittiğini sanarken, canımı yakan bu şey neydi peki? Bunu anlamak ve koyabilmek için adını epey zamanım olacaktı anlaşılan. Ayağa kalkmak zordu, tıpkı yaşamak gibi. Ayağa kalktım ve hayatıma doğru yürümeye başladım. Adımlarım ürkek olsa da ilk başta, zamanla sağlamlaşacaklardı biliyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder